KORE MAHALLESİ

Blog dünyasına girdiğimden beri farkettim ki Türkiye'de de Uzak Doğu dizi ve müziklerinin sıkı takipçileri var. Özellikle son yıllarda artan bir Kore dizi ve şarkıcılarının popülerliği beni inanılmaz şaşırtıyor.

Öncelikle şunu belirteyim Kore olsun Japon olsun Uzak Doğu dizilerine ve pop şarkıcılarına, gruplarına  en ufak bir sempatim yok. Antipatim ise biraz var evet, ama evde tv olmaması kendileriyle karşılaşma oranımı da oldukça azaltıyor :) Aman kimse yanlış anlamasın sevenlere de sevmeyenlere de saygım sonsuz. Ben de Kore çılgınlığının oldukça popüler olduğu Japonya'da gördüklerimi ve hissettiklerimi paylaşıvereyim dedim o kadar.

Arada sırada evinde kaldığım kayınvaldem ve kayınpederim Kore dizilerinin büyük fanatikleri. Onların izlediği diziler genelde tarihi olanlar.
Koreli şarkıcılara gelince kayınvaldem tam bir fanatik. Takip ettiği gruplar, her grupta hayran olduğu kişiler var. Fan klüpleriyle Kore'ye gitmişliği var. Konserlerini yakından takip edip gidiyor arkadaşlarıyla. Evde kendine ait bir odası var, duvarlarında bu şarkıcıların posterleri var. Bilgisayarının masaüstünde yine Koreli bir şarkıcı var. Ha bu arada kayınvaldem 60'larının başında ve görseniz gayet geleneksel bir Japon bayanı. 
Kayınvaldemin liseli kızlar gibi konserden konsere koşması beni ilk başta çok şaşırtmıştı ama sonra baktım ki Japonya'da o yaş grubu arasında bir trend bu durum. (tabi gençlerden de takip edenler çok ama benim çevremde olmadığından örnek veremiyorum). Tam bir sürü psikolojisi anlayacağınız, biri yapıyor diğeri de takip ediyor ve bir süre sonra o yaş grubunda olup da Kore trendini takip etmiyorsanız garip karşılanıyorsunuz.  Zaten Japonya bir trendler ülkesi, bir şey trend oluyor, zirve yapıyor sonra yavaş yavaş popüleritesi azalıyor. Kore trendi bence uzun bir süre daha devam edecek gibi.

Kayınvaldemle aram çok iyi ama hiçbir zaman ''Neden oğlundan küçük çocuklara hayranlık duyup, müzikal değeri olmayan (bence) birbirine benzeyen şarkıları dinliyorsun ve  bu kadar hayranlık duyuyorsun?'' diye soramadım.
Ama ders verdiğim yaşlı teyzelerden birine sordum. O da aynı trende kapılmış durumda. Bana verdiği cevap ilginçti, bu genç şarkıcıları dinledikçe kendilerini de genç hissediyorlarlmış !!!! Ayrıca bu teyze Kore'ye yılda birkaç defa gidiyor, arada Kore dizilerinin çekildiği mekanları gezdiren turlara da katılıyor.

Onu bunu bilmem, Koreliler Japonlar sayesinde iyi para kazanıyorlar bu bir gerçek. Japonca öğrenip Kore'de hit olan şarkılarını Japonca söylüyorlar, burdaki tv programlarına katılıyorlar, reklamlarda oynuyorlar. Çok akıllıca bence. Hazır böyle bir koyun sürüsünü bulmuşken en iyi şekilde yararlanmak gerek.

Tokyo'da yaşayan Koreli sayısı da az değil. Ve onların çoğunlukta olduğu bir Kore mahallesi, Shin-Okubo, mevcut. Geçenlerde gitmiştik, çektiğim fotoğraflar aşağıda buyurun.

Uzun bir cadde boyunca bir sürü dükkan ve restoranın olduğu bir mahalle. Ara sokaklarda ise yine bir sürü Kore tarzı ürünler satan dükkanlar mevcut.

Koreli meşhur şarkıcıların, oyuncuların poster ve ıvır zıvırlarının satıldığı dükkanlardan bir sürü var.

Yine aynı tip bir dükkan.


Dükkanlarda satılanlardan bazı detaylar. (Şu sol üstteki çocuk her yerdeydi, galiba Japonya'da çok meşhur, trenlerdeki reklamlarda bile görüyorum. Bir Hello Kitty bir de bu çocuk, gına geldi!!! )

Bunlar çorap, üstlerinde de ''I Love You'' yazıyor :) Kayınvaldeme aldım bir tane, çok beğendi ama bunu giyemeyeceğini söyledi. Çok sevdiği Koreli şarkıcının resmini ayaklarında taşıyıp onu küçültemezmiş !!!

Sol alta dikkat, aynı çocuk!

Cd'ler falan.

Bir restoranın dışarda duran menüsü, Aa sağ üstte kimler varmış :)

Ooo bu restorana gelmiş de üstelik.

Bir mağazanın girişi, solda ve sağda Koreli yıldızların posterleri vardı.


Kore'nin makyaj ve bakım ürünleri de meşhur malum, burda da çeşit çeşit ürün bulmak mümkün. Fotodakiler yüz maskeleri.

Bu dükkanda 20 adet yüz maskesini 300 Yen'e satıyorlardı (6.5 TL civarı). Ben de hemen aldım tabi :))

Soldaki karikatür suratlılar burdaki ünlü Koreli yıldızlar. Sağdaki de bir Kore restoranının menüsü.

Başka bir restoran menüsü.

Konser afişi.

Burası öğle yemeğimizi yediğimiz restoranın içi. Biraz bulanık çıkmış ama içerdeki atmosferi görün diye çektim. Duvarlar yine ve yine Koreli yıldızlarla dolu !!

Restoranın duvarından.

Yine bu çocuk. Bebek suratlı şey. Seveni çok belli.

Yemeği ısmarlar ısmarlamaz bu gördükleriniz ikram olarak geliyor.

Yiyemediğim tek şey bu küçük balıkçıklardı. Japonya'da da çok yeniyor ama benim yemekten keyif almadığım nadir tadlardan biri.

Bu benim yemeğim, pilav üstüne et ve sebzeler, Kore'nin meşhur kimçi sosuyla servis edilmişti. Yemeğin içinde bulunduğu kap çok sıcaktı.

Sıcak kaptaki yemeğimi uzun bir kaşıkla güzelce karıştırıp yedim. Çok lezzetliydi. Zaten Kore yemeklerini çok seviyorum.

Bu da eşimin yediği içinde noodle, et ve sebzelerin olduğu sulu ve çook acı ama lezzetli bir yemekti.

Eveet Kore mahallesinden izlenimlerim böyleydi. Kore'ye özellikle yemekleri için gitmek istiyorduk ama bir türlü gidemedik. Biz de Tokyo'daki Kore yemekleriyle idare ettik.

EN SON OKUDUKLARIM # 7 - # 8

AFTER DARK
Yine Haruki Murakami'den bir kitap. Orjinal adı ''Afutadaku''. Tokyo'da bir gece 12'den sabaha kadar yaşananları ve kahramanlarımızın başından geçenleri okuyoruz bu kitapta. Konunun detaylarına girmeyeceğim, ben kendi adıma kitabı çok beğendim. Benim en favori Murakami kitabım olmasa da okurken çok keyif aldım. 
Bildiğim kadarıyla henüz Türkçe çevirisi yapılmamış. 
Kütüphanede hala okumadığım Murakami kitapları var ancak ben bir süre Murakami'ye ara verme kararı aldım. Üst üste aynı yazardan çok fazla okuyunca sanki hikayeler birbirine karışıyor gibi gelmeye başladı ve dur dedim kendime ta ki aşağıdaki kitabı görene kadar :)


WHAT I TALK ABOUT WHEN I TALK ABOUT RUNNING
Bu uzun isimli Murakami kitabı bir roman değil,anı türünde diyebiliriz. 2. el bir kitapçıda karşıma çıkıp da bir iki sayfasına göz gezdirince Murakami kitaplarına ara verme kararımı (roman olmadığı için) delmeyeceğimi düşünüp hemen aldım. Yazarın aynı zamanda maratonlarda koştuğunu az çok çoğumuz duymuşuzdur. İşte bu kitapta da yazarın New York maratonuna hazırlanırken yazdıklarını okuyoruz. 
Benim koşmakla hatta sporla (maalesef) pek bir alakam yoktur ama bu kitabı çok sevdim. Bu kadar sevdiğim bir yazarı az da olsa tanıma fırsatı oldu benim için. 
Murakami'nin yazarlığa gittiği bir beyzbol maçında gelen bir ilhamla başladığını daha önce internette okumuştum, işte bunun detayları da bu kitapta var. 
Birkaç sene önce aynı stadyumda (Jingu Stadyum), aynı takımların (Yakult Swallows ve Hiroshima Carp), maçına gitmiştim. Keşke bu kitabı maçtan önce okusaydım belki sevdiğim bir yazarla ortak bir şeyi paylaşmış olmanın mutluluğunu yaşayabilirdim. (maç çok sıkıcıydı da:))
Kitapta azmin elinden hiçbir şeyin kurtulmayacağını, hiçbir şey için geç olmadığını, bir şeye konsantre olmanın ne kadar önemli olduğunu bir kere daha anlıyorsunuz.
Türkçe'ye bir an önce çevrilmesi dileğiyle.

FARKLI BİR GÜN

Japonya'da, Japon tarzı olmayan birçok etkinlik  var. Tiyatro, bale gibi gösteri sanatlarından batılı eserlerin Japonca'ya uyarlanmış versiyonlarını izlemek ya da batılı tarzda restoranlarda çatal bıçakla yemek yemek mümkün.
Kayınvaldem sağolsun Haziran başında beni iki etkinliğe davet etti, ben de onun sayesinde Japonya'da farklı bir gün geçirmiş oldum.

LION KING

Tiyatronun girişi
İlk olarak Lion King müzikaline gittik. Yıllar önce sinemalarda ''Aslan Kral'' adıyla izlediğimiz çizgi filmin Japonca'ya uyarlanmış müzikaliydi. 1997 yılında Broadway'de sergilenmeye başlanan müzikal, 1998'den beri aralıksız olarak Japonya'da da sergileniyormuş. Evet son 14 senedir başta Tokyo'da olmak üzere, arada Japonya'daki diğer şehirleri de ziyaret eden bu müzikal Japon sanatçılar tarafından Japonca olarak sergileniyor. Ben bu rakamları duyunca çok şaşırdım, müzikal hemen hemen her gün oynanıyor ve o salon doluyor ki 14 senedir devam ediyor!!

Konusunu çok net hatırlayamadığımdan gitmeden çizgi filmi bir kez daha izleyip hafızamı tazelediğimden çok rahat izleyebildim. Sadece çocuklar için değil, her yaştan kişiye hitap eden muhteşem bir şovdu. Çevremde kime söylesem en az bir kez gittiğini söyledi, eşim 3 kez gitmiş, birinde çalıştığı şirket götürmüş düşünün.

26 Haziran'da Japonya'daki 8000. oyunu sergilenecekmiş

Bu Lion King'in müzikali de nasıl oluyormuş diyenlerin aşağıdaki videoyu izlemelerini tavsiye ederim. 


GECE GEMİ TURU

Aynı gün katıldığımız diğer etkinlik ise Tokyo Körfezinde gece gemi gezisiydi. Akşam hava kararırken gemiye binip 2 saat boyunca Tokyo körfezinde geziliyor. Biz hafif aperatifler ve sınırsız şarap olan türüne katıldık. Ayrıca alt katta akşam yemekli olanı da vardı. Bu sefer kayınpederim ve eşim de bize eşlik etti.

Gemiye biniş kartımız

İçecek biletimiz. (Ticket yazacakken ''c'' harfini unutmuş şaşkın Japonlar:))

Bu da kalp şeklindeki rotamız. 

Gemimizin adı ''Symphony Cruise'' idi. Klasik müzik ve canlı piyano olmasından dolayı bu ismi koydular herhalde.

Bu da gemimiz.

Bizim yerimiz üst kattaydı. 

Gemiyle ilgili hediyelik eşyaların satıldığı bölüm.

Yemekli olmadığından böyle küçük aperatifler geldi. Gördüğünüz gibi hiç de Japon işi yiyecekler değildi.

Etli, makarnalı, sebzeli sıcak bir yemekti.

Salatamız da vardı.

Gece çekmeye çalıştığım fotoğraflar çok kötü çıkmış. O yüzden pek ekleyemeyeceğim.

En klasik Tokyo Körfezi manzaralarından biri. Soldaki köprü Rainbow Bridge, sağdaki ışıklı olan kule  de Tokyo Tower.

Gezi çok keyifliydi, Tokyo'nun geceleri çok ışıklı ve bu ışıkları görmek için güzel bir yöntem bu gemi gezisi. Ama bir dahaki sefere olur da tekrar katılırsam gecenin sonunu hatırlayabilmek istiyorum!! Bunun  için de sınırsız şarap olayına girmeden kendi sınırlarımı zorlamadan, efendi efendi manzarayı izleyip düzgün fotoğraflar çekeceğim. Umarım :)!!

EN SON İZLEDİĞİM

PLANET OF THE APES

Türkçesi ''Maymunlar Cehennemi'' ve serinin ilk filmi. 1968 yılında çekilmiş. Yıllar önce izlediğim ve sadece sonunu hatırladığım bir filmdi bu benim için. Eşim, izleyelim mi diye sorunca pek niyetli değildim ama izlemeye başladıkça neden daha önce izlememişim diye düşündüm.

Bir yer düşünün, insanlar kafeslerde, konuşamıyorlar ve üzerlerinde çeşitli testler  yapışıyor. Kimler tarafından? Akıllı, konuşabilen maymunlar tarafından. Yani biz insan ırkının onlara yaptığını bu filmde maymunlar insanlara yapıyor.

Filmin başarısından sonra devam filmleri çekilmiş. Şu aralar devam filmlerini de izliyorum hepsi bitince yazacağım. 4 tane daha devam filmi var. Bu aralar rüyalarımda bile maymun görür oldum, ama seriyi bitirmeye kararlıyım.

EN SON OKUDUKLARIM # 5 - # 6

KAFKA ON THE SHORE


Orjinal adı ''Umibe no Kafka'', Türkçe adı ''Sahilde Kafka'' olan belki de Haruki Murakami'nin en meşhur kitabını biraz gecikmeli de olsa okudum.

Bloglarda bir Murakami rüzgarıdır esiyor ve ben de kendimi buna fazlasıyla kaptırmış durumdayım. Bunda kütüphanedeki Murakami kitaplarının etkisi de çok tabi. Hazır elimin altındayken okuyabildiğim kadarını okuma kararı aldım ve kendimi durduramıyorum. Okudukça gerçekle, hayal arasında gidip geliyorum sanki.

Bu kitabın neden bu kadar ses getirdiğini okuyunca anladım. Çok beğendim ve ileride , yani tam bir yerleşik düzene geçince, kütüphanemde yer alacak kitaplardan birisi olacak, bu kesin. Kitabın konusu hakkında bilgi verme niyetinde değilim, okuyanlar zaten biliyor, okumayanlarda benim burda yazacağım bir iki cümleyle kitabın insanda bıraktığı etkiyi anlayamayacaklardır o yüzden alın ve okuyun diyorum.

SPUTNIK SWEETHEART


Orjinal adı ''Sputoniku no Koibito'' olan bu kitap gördüğüm kadarıyla Türkçe'ye çevrilmemiş henüz. Murakami'nin 1999 yılında yazdığı bir kitap.

Kendinden yaşça büyük olan bir kadına aşık olan bir genç kız ve bu genç kızın en yakın arkadaşı olan K'nin (erkek) ağzından okuduğumuz bir hikaye. Tam bir aşk hikayesi diyemeyeceğim, yani Norwegian Wood'daki kadar yoğun bir aşk hissettirmedi bana, yine tipik Murakami öğeleri hemen kendini hissettiriyor. Bol müzik, kediler ve bu sefer farklı bir mekan, bir Yunan adası da hikayeye eşlik ediyor. Çok özlediğim canım Ege denizinin kokusunu hissedirdi bu kitap bana.

Birgün Türkçe'ye de çevrilmesini dilerim.