80'LERİMİZ PEK BİR FARKLIYMIŞ!

Hani bazen sevseniz de sevmeseniz de bir şarkı takılıverir ağzınıza tüm gün söyler durursunuz. Aynısı dün bende oldu. Deprem, tsunami, nükleer felaket haberlerinden biraz olsun uzaklaşmak için haber izlemeyip tüm gün tetris oynarken nerden aklıma geldiyse 80'lerden Modern Talking'in Cheri Cheri Lady  isimli şarkısı takıldı. O arada eşim eve geldi ve ben şarkıyı söylemeye devam ettim. Şarkının meşhur olduğu dönemlerde henüz çocuk olduğum ve sonrasında da hiç aklıma gelmediği için sözlerini bilmiyorum tabi.Benim söylediğim kısmı ''Şeri Şeri Leydi, Eşşek Tepti Beni...'' şeklindeki bizim çocukken Türkçeye uydurduğumuz şekliydi :)

Ben doğal felaketlerle beynim bulanmış bir şekilde evde eski Türk filmlerindeki disko sahnelerinden fırlamışcasına Şeri Şeri Leydi diye şarkı söylerken eşimin bu şarkıya hiçbir tepki vermediğini gördüm!
 ''Nasıl ya, sen bu şarkıyı bilmiyor musun yoksa ??? Dur ben sana Youtube'tan orjinalini bulayım da hatırla''
Sonuç benim için bir şok: Modern Talking'in meşhur olan tüm şarkılarını dinlettiysem de kendisinin bu grup ve şarkıları hakkında en ufak bir fikri olmadığını gördüm.
Modern Talking hayranı olmasam da şarkılarını duyduğumda ''Aa 80'ler'' dedirtir bana. Sonra farkettim ki Japon kocamla benim 80'lerimiz çok farklıymış.
Bir ara da İtalyanca şarkılardan Feliçita ve Laşantami Kantare (kusura bakmayın Türkçe okunuşuyla yazıyorum :) üzerine aynı muhabbetimiz olmuştu. İtalyan arkadaşıyla biz bu şarkılar üzerine konuşurken eşimin bu şarkıları daha önce hiç duymadığını farkedip şok olmuştuk.

Bizim için ''herkes kesin bilir'' dediğimiz şarkılardan ise gerçekten bihaber. Bu durumu, özellikle 80'lerde Avrupa'da meşhur olan şarkıcıların Japonya'da pek de bilinmediğiyle açıklıyor. Tabi kendisinin 80'lerin bir bölümünü ailesiyle Kanada'da geçirmiş olmasının da etkisi olabilir. Japonlar için genelleme yapmak doğru olmaz. Ben bu şarkıları etrafımdaki Japonlara da bir soracağım.

Ben daha evlenmeden bir arkadaşım, eşimle aramdaki kültür farkına dikkat çekip, ''Senin için çok şey ifade eden belki dinlerken gözlerini yaşartan bir şarkı, eşin için hiçbir şey ifade etmeyecek. O anda aynı duygu yoğunluğunu paylaşamayacaksınız. Bu senin için sorun olmayacak mı?'' diye sormuştu.
Farklılıkların olduğu doğru, sadece benim için değil eşim için de geçerli. Müzik dışında başka alanlarda da benzer farklılıklar ortaya çıkıyor. Ama her farkılıktan birbirimizden yeni bir şey öğreniyoruz. Her yeni öğrenilenle de karşısındakini daha iyi tanıyıp anlayabiliyor insan.
Varsın Şeri Şeri Leydi'yi bilmiyor olsun :))

Hadi yazıyı videosuyla bitirelim bari :)
http://www.youtube.com/watch?v=L3JKzsvoeiE&feature=related

BİRAZ JAPON OLABİLSEK KEŞKE

Son günlerde kendimi sürekli Japonya'yı ve Japon medyasını savunurken buluyorum. Japonlar doğru söylüyor, diğerleri olayı abartıyor vs şeklinde tanıdıklarıma, aileme Japonya'yı savunuyorum. Gerçekten söylediklerime inanıyor muyum yoksa inanmak mı istiyorum emin bile değilim. Ama bildiğim bir şey varsa o da bu adamların ne kadar dürüst oldukları.
Aklımdan çıkmayan deprem anı, tsunami görüntüleri, ardından bir türlü bitmeyen nükleer sorunlar beni de sağlıklı düşünmekten uzaklaştırıyor maalesef. 
Her şeye rağmen tüm dünyanın bu felaketle birlikte Japonlardan öğrenecek çok şeyi olduğunu düşünüyorum. Ama şimdilerde gündemin değiştiğinin ve Arap ülkelerindeki karmaşanın ön planda olduğunun farkındayım. 
Yine de herkes biraz olsun Japonlar gibi olabilseydi (ben dahil), bu dünya çok daha farklı olurdu buna eminim. Yaşadıkları felakete rağmen hala insanlara olan saygı ve sevgilerini kaybetmeyen, o zor koşullarda bile sıraya girmeyi bilen, başkalarını düşündükleri için ihtiyaçlarından fazlasını almayan, hiçbir zaman korkup kaçmayan, panik yapmayan, işlerine deprem günü ve sonrasında  bile gitmeye devam eden, elektrik sıkıntısı olduğu için tasarrruf amaçlı mağazalarda süpermarketlerde bile minimum elektrik kullanan, evlerinde ısıtıcıları çalıştırmayıp battaniye altında oturan bu düşünceli, kibar, ağırbaşlı, çalışkan insanların önünde bir kere daha saygıyla eğiliyorum.
Deprem sonrası burda kalıp Japonların böyle bir felaket karşısındaki tutumuna şahit olduğum için şanslı sayıyorum kendimi.
Sürekli Japonları övmek gibi bir amacım yok, hiçbir millet dört dörtlük değil, ama burda şu anda yaşananların tüm dünyaya ders olması gerekiyor. Diğer devletler petrol savaşlarına devam ederken Japonlar doğa koşullarının çok zor olduğu bir coğrafyada doğaya karşı mücadele ediyorlar, yüzyıllardır devam eden bir mücadele aslında bu.

Peki bu arada Türkiye'de neler oluyor. Aslında beni çok sinirlendiren yazıp yazıp sildiğim bir konu bu. Japonya dışındaki basının konuyu abartıp Türkiye'deki ailelerimizi paniğe sürüklediğini söylemiştim ama  facebookta paylaşılan bir videoda artık olayın abartının da ötesinde tamamen YALANa dönüştüğünü gördüm ve kendime hakim olmakta çok zorlandım. 
Aşağıdaki videoda Kanal D Ana Haber Bülteninde Tokyo'daki son durumla ilgili gelişmeleri (!) Mehmet Ali Birand ve muhabiri Fulya Soybaş'ın karşılıklı oynadıkları tiyatroyu görebilirsiniz.


Haber o kadar yalan ki, o kadar rezil ki üstüne söylenecek o kadar çok şey var ki bu insanları ciddiye alıp bu haberleri kimsenin izlememesini öneriyorum.

-Öncelikle Birand , nükleer santralin ismini yalnış söylüyor. Fujiyama diye bir santral yok burda !! 
Zaten kendisinin de haber sunarken yaptığı gaflar ''Neden hala Birand'a haber sunduruluyor ve insanlar neden hala kendisini izliyor?'' sorularını hemen akla getiriyor !!

-Tokyo'da şu anki radyasyon oranları Türkiye'deki bazı illerdekinden bile daha düşük. 
Fulya Hanım saat 9'dan sonra dışarı çıkma yasağı olduğunu ve özel izinle dışarı çıktığını söylüyor. TAMAMEN YALAN. Burda hiçbir zaman bu tarz bir yasak olmadı ve kendisini hayal gücünden dolayı  tebrik ediyorum !!

-İnsanlar gaz maskesi ile dolaşıyormuş, YALAN. Burda gaz maskesi ile dolaşan bir kişi göremezsiniz çünkü havada tehdit edici bir radyasyon oranı yok. Radyasyon oranları sürekli veriliyor ve bağımsız kurumlar da ölçüm yapıyor, bunlara ulaşmak için gazeteci (!!) olmaya gerek yok .

-Fulya Hanım'ın bir diğer iddası da ''Burası Taksim gibi işlek bir cadde'' dediği cadde, benim evimin önündeki tek arabanın geçebildiği  caddeden farksız. Kendisini fena halde kafaya almışlar belli. Kendisi bir daha Tokyo'ya gelirse benimle iletişime geçmesini tavsiye ediyorum, burdaki Türk arkadaşlarla birlikte dünyaca ünlü Şibuya, Şinjuku gibi semtlere götürüp buranın Taksim'i nasılmış göstermek isteriz.

-Uçaklarda yer yok iddası ise gerçekten çok komik. Tokyo Büyükelçiliğinin web sitesinde yayınlanan duyuruda burda yaşayan vatandaşlar için THY tarafından ek sefer düzenleneceği söylendi. Ama sonra yeterli başvuru olmadığı için iptal edildi. Zaten uçaklarda da her zaman yer vardı. 

-En sonda da Birand'ın ''Haberi maberi bırak..'' tarzındaki tavrı ise zaten bu haberin ne kadar ciddiyetsiz olduğunu gösteriyor.

- Röportajdaki Türk vatandaşlarını da Allaha havale ediyorum. Yorum yapmak istemiyorum.

Burda yaşayan Türklerin ailelerini ve arkadaşlarını böyle yalan yanlış haberlerle doldurdukları için KANAL D'yi , Birand'ı ve Fulya Soybaş'ı kınıyorum. 

Burda yaşayan Türkler tepkilerini RTÜK'e zaten bildirdiler ama benim içime sinmiyor ve bir de kendi bloğumdan bu saçmalığı herkese yaymak istedim.

Türk basınını sırf haber yapmış olmak için değil, doğru haber yapmak için çalışmaya davet ediyorum. Tokyo'ya kadar sırf yalan haber yapmak için birini göndereceğiniz yere burda yaşayan ve size DOĞRU haberleri verebilecek Türklerle iletişime geçebilseydiniz keşke. Ama nerdeee.. Daha çok yol katetmeniz gerekiyor çook. 
Japon olun biraz Japon...




FELAKET ÜSTÜNE FELAKET...

Aslında yazacak o kadar çok şey var ki. Japonya'nın içinde bulunduğu bu felaket içimi acıtıyor ve duygularımı kelimelere nasıl dökeceğim bilmiyorum.

9.0 şiddetinde bir deprem düşünün. Hayal etmesi zor bir şiddet değil mi? Ayakta durmakta zorlandığınızı söyleyeyim, etraftaki binalar, direkler yere yattı yattı kalktı diyeyim, belki o zaman biraz olsun canlanabilir aklınızda. Ben Tokyo'da tam 9.0 olarak hissetmesem de hissettiğim şiddet artık bazı şeylerin eskisi gibi olmayacağını fazlasıyla belli ediyordu.

Bu sallantıdan sonra ise art arda gelen felaketler zinciri. Depremden kaynaklanan tsunaminin aldığı canlar, evsiz kalan, sevdiklerini kaybeden, hayatta kalmaktan dolayı mutlu olamayan her şeyini kaybeden insanlar ve sonra başlayan nükleer tehlike.
Burda zaten izlediğimiz görüntülerle canımız yeterince sıkılırken, Türk ve yabanci basının her şeyi abartma huyuyla Türkiye'deki ailemizi, dostlarımızı paniğe sürüklemesi de her şeyi daha da zorlaştırıyor.

Aşağıdaki linkte yabancı basında çıkan yanlış haberlere yer verilmiş. (ingilizce)
http://jpquake.wikispaces.com/Journalist+Wall+of+Shame

Yaşanan felaketle ilgili bir iki detay:
1999 Gölcük depreminin 35-40 katı şiddetinde bir depremmiş yaşanan.
En son 1140 yıl önce Japonya'da böyle bir tsunami felaketi yaşanmış.
Depremle birlikte Dünya'nın ekseninde değişme olduğu söyleniyor.
İkinci dünya savaşından sonra Japonya'da yaşanan en büyük felaket olduğu Başbakan Kansan tarafından söylendi.
Hayatlarını kaybedenlerin ve tsunamide kaybolanların sayısı  ise her geçen gün hızla artıyor.

Tokyo'da şu an hayat normale dönüyor. En azından insanlar işlerine gidiyorlar. Ara ara kesilen elektrik ve tren seferlerinde olan bazı aksaklıklar dışında Japon halkı tüm soğukkanlılığı ile hayatlarına devam ediyor. Bundan da alınacak önemli dersler var aslında. Japonlar hiç panik yapmadan yaşanan felaketin yaralarını nasıl sarabileceklerine yoğunlaşmış durumdalar.

Burda panik yapanlar sadece yabancılar. Onların da çoğu zaten ülkelerine döndüler ve artık etrafta panik halinde dolaşan insanlar görülmüyor.

Radyasyon sızıntısı devam ediyor ama şu anda Tokyo'yu tehdit eden bir durum yok ve olsaydı Japon hükümeti bunun detaylarını verirdi. Bunu söylemekten utansam da Japon uzmanlarının yaptıkları açıklamalara Türk basınında çıkan açıklamalara göre daha fazla güveniyorum. En azından burda kimse çıkıp da ''için bu çayları bir şey olmaz'' demiyor. Ispanakta ve birkaç sebzede de radyasyon çıkmasının ardından bu sebzeleri yemeyin diye insanları uyarıyorlar ve süpermarketler radyasyon bölgesinde üretilen sebzeleri satmıyorlar.
En azından burdaki yetkililer evdeki tüplerle nükleer santralleri aynı kefeye koymayacak kadar BİLGİLİ.
Olayın ciddiyetinin herkes farkında ve önlemlerini de ona göre alıyorlar.

Biran önce kuzeyde yerle bir olan kentlerdeki halkın yaralarını sarmalarını umuyorum. Tüm Japonya'nın elele verip bu zor günlerin de üstesinden geleceğine inanıyorum.


Son olarak Nükleer Sızıntı ile ilgili olarak çocuklar için hazırlanmış bir video. 

BLOGGER

Dün bir kitaba başladım. Yakınlardaki bir kütüphaneden aldığım ingilizce bir kitap. Adı: ''Reading Lolita in Tehran'' yani ''Tahran'da Lolita'yı okumak''. Kitabı henüz bitirmedim ama anlayacağınız üzere adıyla içeriğini belli eden kitaplardan.
Kitaba başlamadan, yasaklarla dolu bir ülkede yaşamak ne kadar zor olsa gerek diye düşünürken kendi ülkemdeki yasaklara bir yenisinin daha eklendiğini öğrendim. 

Kendime döndüm baktım. 
Düşündüm düşündüm..  
Ne Lolita'sı ne Tahran'ı, bırak bunları da kendi ülkene bak dedim.

Engeller, yasaklar... 
Bir adım ileri gideceğimize hep geri, hep geri... 
Ve ülkem adına git gide ağırlaşan koca bir Utanç Perdesi...

Türkiye'de Blog Okumak/Yazmak ... MAHKEME KARARIYLA ENGELLENMİŞTİR.

Bakalım sırada ne var.