R mi, L mi ?

Burada yaşamaya başlayınca öğrendiğim ve beni gülümseten şeylerden biri Japonların R ve L harflerini birbirinden ayırt edememesi. Kendi dillerinde bulunan Ra-Ri-Ru-Re-Ro hecelerini La-Li-Lu-Le-Lo diye, ya da ikisinin arası bir seste telaffuz ediyorlar. Ve diğer dillerde konuşurken de R ve L 'yi yanlış kullanabiliyorlar. Mesela bir Japonu ''İstikRaR Caddesi'' derken duymanız çok normal. Zamanla doğrusunu öğrenseler de bir süre özellikle R ve L arasındaki karmaşa devam ediyor.

Aynı karışıklık Japonlar ingilizce konuşurken de yaşanıyor. Bu yüzden kendilerini anlaması bazen zor olabiliyor. Örneğin ''Right'' yerine ''Light'' diyebiliyorlar ve anlam karışıklığı da ortaya çıkabiliyor. (Genelleme yapmak doğru olmasa da çoğu böyle diyebilirim.)

Benim amacım ukalalık yapmak değil tabi ki. Hele dil konusunda yani benim de uzman olmadığım bir alanda kesinlikle değil. Ben sadece işin eğlencesindeyim :)

Konuşurken neyse de iş yerlerine ingilizce isim verirken de aynı R -L hatasını yaptıklarında ben de gülmekten kendimi alamıyorum, kimse kusura bakmasın :) İşte birkaç örnek :

Bu restorana Osaka'da rastlamıştık. ItaLian yerine ItaRian yazdıklarını görünce gerçekten R ve L arasındaki farkı ayrıt edemediklerini anlamıştım. Ah öncesinde bir bilene sorsalarmış keşke :))

Bu da benim her gün alışveriş yaptığım süpermarketteki bir tabela. Yine R yerine L kullanılmış gördüğünüz gibi :) Benden başka kimse farketmedi mi merak edioyorum doğrusu !!

Bu da ''Nail Art'' dedikleri çılgın tırnak modelleri yapan bir mağazanın web sitesinden. ''Nail Gallery'' yerine ''GARARY'' ?!! Nasıl yani !!!!


Bu da yine benzer bir tırnak modelleri sitesinden. Bu sefer başka bir versiyon ''GARALLY'' !!!

Böyle eğlenceli örnekler olunca da paylaşmayayım da napayım değil mi? 



KÜTÜPHANE

Japonya'nın en sevdiğim yanlarından biri de kütüphaneleri. Biz Tokyo'da Toshimaku'da oturuyoruz. Herkes kendi kayıtlı olduğu bölgenin kütüphanelerinden kitap, dergi, cd, dvd ödünç alabiliyor. Mesela bizim kayıtlı olduğumuz Toshimaku bölgesinde yanılmıyorsam 7 tane kütüphane var. Bu kütüphanelerden faydalanabiliyoruz. Kütüphanelerin hepsi aynı büyüklükte ve içerikte olmasa da birkaçına sıksık ziyarette bulunuyoruz.

Tabi ben hala Japonca öğrenmekte olduğum ve ne kadar öğrenirsem öğreneyim hiçbir zaman Japonca kitap okuyamacağım için kütüphanelerdeki ingilizce kitaplarla ilgileniyorum. Özellikle Ikebukuro kütüphanesinde (Toshimaku'nun en büyük kütüphanesi) şaşırtıcı derecede çok sayıda ingilizce kitap var.  Klasik romanlar, Japon yazarların ingilizce kitapları, popüler romanlardan tek tük, yemek, hobi, Japonca ders kitapları, National Geographic sayıları mevcut bu kütüphanede.

Türkiye'den her gelişimde istediğim kadar kitap taşıyamadığım ve evde de koyacak yer sorunu yaşadığımdan kütüphaneler bana ilaç gibi geliyor burda.

Japon yemekleri konusunda özellikle sevdiğim birkaç kitap da var bu kütüphanede. Yemek yapmaya hevesli olup pek yaratıcı olamamamdan dolayı bu kitaplar hayat kurtarıyor diyebilirim. Japon yemeklerini özellikle yabancılara öğretmek için Japonya'nın en meşhur aşçılarından Harumi Kurihara'nın hazırladığı yemek kitapları bunlar.

Hem basit, hem lezzetli yemeklerle dolu bu kitaplar aslında alınmalı ve arşivlenmeli. Ben şimdilik deneyip beğendiğim tarifleri bir kenara yazıyorum. Ama ileride yer sorunumuzu halledince mutlaka alacağım bu kitapları. Japonya dışında yaşayan yabancılar için de Japon malzemeler yerine kullanabilecekleri malzemeler konusunda alternatifler veriyor.

Bu kadar reklam yapmamın nedeni ise tariflerin gerçekten çok lezzetli ve denemeye değer olması. Güzellikleri paylaşmak lazım değil mi :))

Kütüphane demişken şimdi okumakta olduğum kitaptan da bahsedeyim. Buraya gelmeden önce Türkiye'de arka kapağındaki yazıdan etkilenip aldığım ''Yaban Koyununun İzinde'' isimli kitabıyla ilk kez tanıdığım Haruki Murakami'nin birçok kitabı kütüphanede var. İlk okuduğum kitabı beni hayalkırıklığına uğrattığı için okumaya hiç yanaşmamıştım ama geçenlerde kütüphaneye gittiğimde sanki bir şey beni dürttü ve hadi bir şans daha vereyin dedim ve yazarın en meşhur kitaplarından ''Norwegian Wood'' -Türkçe adıyla ''İmkansızın Şarkısı''- kitabını aldım. Kitabın henüz yarısındayım ve iyi ki bir şans vermişim dedirtti bana.

Bitirdikten sonra da kitabın geçen sene sinemalarda gösterilen filmini izlemeye niyetliyim. Bu arada bilmeyenler için, kitabın adı Beatles'ın bir şarkısıdan, Norwegian Wood'dan geliyor.

O zaman Beatles tınıları arasında Norwegian Wood'un film fragmanı ile bitirelim yazıyı.

HOUSE !!

Bu yakışıklı foto imdb'dendir. 

Biraz gecikmeli de olsa son birkaç aydır hızlı bir şekilde House M.D. dizisini izliyorum. Fena bağımlılık yaptı. Henüz 4. sezonun ortalarındayım. Lost'tan sonra kendimi dizi bağımlılığından uzak tutmaya çalışsam da bir kere izleyince bu aksi doktoru çok seveceğimi anladım ve şimdi vakit buldukça gelsin bir bölüm daha deyip keyfime bakıyorum. 7. sezona daha var ama ben bu hızla gidersem şimdiki bölümleri yakalamam uzak değil gibi gözüküyor.

Geçenlerde izlediğim 4. sezon 8.bölümdeki bir diyalogdan bahsetmek istiyorum şimdi. 
House , Wilson'la konuşurken Wilson'ın kan grubunun ''0 grubu'' olduğunu söylüyor.
Wilson da, House'a Wilson'un kan grubunu nereden bildiğini soruyor, gizlice test ettiğinden şüphelenerek. Bizim cingöz House da test etmediğini, bir ara konuşurken Wilson'un söylemiş olabileceğini söylüyor. Ama aklı başında onkolojist Wilson buna inanmıyor ve '' Kim kan grubu hakkında sohbet eder ki?'' diye soruyor. O anda House gözlerini bir noktaya dikip duruyor ve '' Birine kan grubunu sormak için hiçbir neden yok'' diyor ve bir House klasiği : kan grubu muhabbeti sırasında House, hastasının sorununu anlayıp teşhisi koyuyor.

Benim burda takıldığım nokta ise bazen sevimli, bazen sinir bozucu, sarkastik, bencil, çok bilmiş ama bir türlü izlemekten vazgeçemediğimiz ve teşhis konusunda eline kimsenin su dökemediği bastonlu doktorumuz House, kimsenin kan grubunu sormak için bir nedeni olmaması konusunda yanılıyor !!! 
House duy beni !!!  Japonlar için kan grubu çok önemli kuzum. Biriyle tanışınca kan grubu muhabbeti mutlaka geçer. Burçlar gibi yani. Her kan grubunun bir özelliği var(ben özelliklerini bilmesem de çekik gözlü arkadaşlar biliyor). Bana burda şimdiye kadar kimse burcumu sormadı ama kan grubumu soranla çok karşılaştım.

Konuyu House'tan Japonlara bağlayıverdim ama napayım, kimse kimsenin kan grubunu sormaz diye bir şey yok. En azından bu ülkede. Zaten burda olmaz dediğiniz şeyler oluyor. 

Neyse bu kadar House demişken ben  bir bölüm daha izleyeyim bari.

KİM, KİMİNLE, NEREDE ?

İnternet başında çok vakit geçiren biri olarak internetin hızlı gelişimine ayak uydurmakta zorlanıyorum açıkcası. Her şey o kadar hızlı ki, her şeyimizi internet başında halleder durumdayız. Son zamanlarda özellikle facebookta çok sık rastladığım kimin nerde olduğunu belirten iletiler beni deli etmeye başladı. Kim, kiminle, nerede, ne yapıyor !!!!

Bilmem kim hanımın/beyin spor salonunda, markette, restoranda olması beni o kadar ilgilendirmiyor ki anlatamam. Artık bu beni sinir etmeye bile başladı. Ben de sinirimi boşaltmak için buraya yazayım dedim.

Ben kimseye nerde olduğumu ilan etme ihtiyacı duymuyorum . Ayrıca kimin nerde olduğunu bilmek için de elimdeki küçücük ekrana yapışıp kalmayı gereksiz buluyorum.

Belki teknolojiyi geriden takip ediyorum, belki geri kafalıyım nasıl adlandırırsanız adlandırın bu yer bildirimleri beni benden alıyor !

Bir de twitter çılgınlığı var tabi. Twitter benim için hiç sevemediğim Twilight film serisi gibi. Şans verdim ikisine de, hemen reddetmedim, ben öyle her şeye de muhalif değilim yani, ama olmadı. Elektriğimiz tutmadı, sevemedim vampirleri de, mavi küçük kuşcuğu da  :P
Kimin, benim ne yaptığımı neden bilmek isteyeceğinden emin olamayıp, kimin ne yaptığı ile hiç ilgilenmediğimi de farkedince twitter maceramı erken sonlandırdım. Hesabım var ama aktif olamıyorum bir türlü.

Elbette benim de sevdiğim arkadaşlarım, dostlarım gayet aktif bir şekilde bu uygulamaları kullanıyorlar ve kimseyi eleştirmek haddime değil sadece interneti çok aktif kullanmama rağmen her şeyinden de keyif almıyorum, demek istediğim bu.
Canım arkadaşlarım, nerede olduğunuzu ve ne yaptığınızı merak edersem sizi ararım ya da mail atarım, zaten öyle de yapmıyor muyum! :) muckkks...

Bu arada internetin gücünü kesinlikle kabul ediyorum, insanların internetten belli konularda gösterdikleri tepkileri, hareketleri de görüyorum ve bu gücü takdir ediyorum. Bu anlamda twitterın ve facebookun ne kadar birleştirici olduğunun da farkındayım. Eleştiriler gelebilir hemen siper alayım aman :)

Bakarsınız günün birinde ben de birçoklarının çoktan keşfedip benim henüz keşfedemediğim süper interaktif hayata geçiş yaparım ve bu yazımı da hatırlatıp kendimdeki değişimi sizlerle paylaşırım. Ama şimdilik bloğumla idare edin bakalım.