SUSHI

Dün akşam bizim evin yakınlarındaki bir sushi restoranına gittik. Sushi Japon mutfağı denince akla ilk gelen yemek olsa gerek. En azından buraya yerleşmeden önce benim için böyleydi. Japon mutfağında sushi dışında oldukça lezzetli yemekler de var. Ama şimdi biraz sushiden bahsedeceğim.

Sushi pirinç arasındaki çiğ balığın yosun yaprağına sarılmış hali olarak gözümüzde canlanıyor olabilir ama bu Sushi türlerinden birisi. Maki olarak adlandırılan bu tür dışında bir de pirincin üzerine çiğ balık konularak yenen, hiç bir yosun barındırmayan Nigiri var.

Sushi pirinci sadece haşlanmış pirinç değil. Pirincin haşlandıktan sonra içine sushi için kullanılan bir sirke konuluyor, pirinç  bir yandan karıştırılırken bir yandan yelpaze ile hafifçe ılımasını sağlıyorsunuz. Pirinç tam elinizin değebileceği sıcaklığa gelince de istenilen şekilde sarılıyor.
Biz zaman zaman evde arkadaşlarımızla sushi partisi yapıyoruz, işte o zaman sushiyi sarmanın ne kadar zor olduğunu anlıyoruz. Bizimki daha çok sushi dürümü gibi oluyor. Gerçekten düzgün bir şekil vermek ve ezmeden kesmek zor. Zaten bu yüzden olsa gerek sushi ustası olmak için eskiden 10 yıllık bir eğitim gerekiyormuş.

Buraya ilk geldiğimde yediğim ilk yemekti sushi. Eşimin babası bizi bir sushi restoranına götürmüştü. Dönen bir barın üzerinde sushiler ve barın ortasında sushileri hazırlayan usta vardı. Çok şaşırmıştım. Ve o gün yediğim sushiden sonra eşimin neden Japonya dışındayken sushi yemeğe pek tenezzül etmediğini gördüm. Benim Türkiye'de yediklerimle kıyaslanamayacak kadar lezzetli burdakiler.
Ben ayrıca Türk yemeklerinin de tadını burdaki restoranlarda alamıyorum. Bu yüzden her şeyi yerinde yemek en güzeli bence.

Neyse dönelim sushiye. Dün akşam gittiğimiz sushi'cide biraz fotoğraf çektim. Ben insanları çekmeye biraz çekiniyorum o yüzden bol bol sushi fotoğrafı çektim :)



Yukarıdakiler sushi restoranında henüz oturmadan hızlıca çektiğim fotolar. Genel havayı göstermek için koydum buraya da. Oldukça küçük ve bir sürü insanın yemek için beklediği bir restorandı.


Yukarıdaki kırmızı kabın içinde poşet yeşil çaylar var. Sushi'nin yanında, yeşil çay ya da bira içiliyor genelde. Bu yeşil çaylar her restoranda var ve ücretsiz.
Yeşil çay için sıcak su da oturduğunuz yerde hemen önünüzde mevcut.

Vee çayınız hazır :) Bittikçe istediğiniz kadar içebilirsiniz :)

Önümüzdeki barda sushiler dönerken ustalar da hızlı hızlı sushileri hazırlıyorlar. Ortada göremediğiniz ve yemek istediğiniz tür sushiyi ısmarlayabiliyorsunuz.
Başlangıcı benim en favori balığım somon ile yaptık. İki türlüsü var, bu resimdeki hafif ızgara yapılmış somonlu sushi. Nigiri türü bir sushi bu, yani dışında yosun olmayan.

Sonra Maguro yani tuna balığı ile devam ettik.
Bu da yine tuna ama başka bir bölümü ve ismi de Bintoro.
Yine tuna, bir önceki ile aynı balık ama bu kıyma haline getirilmiş hali.
Anago, bir çeşit yılan balığı. Çiğ olarak yenmiyor hafif pişirilmiş. Özellikle yazın yenen Unagi'ye benziyor.
Bu sefer çiğ somon balıklı sushi istedik. Çok lezzetli..
Bu da bildiğiniz karides. Hafif haşlanmış olanı. Çiğ olanı da var ama ondan yemedik bunu daha çok seviyoruz.
Bu balık da Tai. Türkçe'de ne olduğunu araştırırken Çupra olduğunu öğrendim. Çiğ çupra da pek lezzetliymiş tavsiye ederim :)))
Bu da Saba dedikleri balık, bizdeki uskumruymuş. Hafif tuzlanıp sirkede bekletilip öyle servis ediliyor. Benim favorim değil açıkçası.
Kani Sarada, yani yengeç etli ve salatalı sushi. Maki tarzı yani dışındaki yosuna sarılmış olan sushi. Oldukça lezzetliydi.
Unagi ve salatalıklı magi. Unagi yani yılan balığı, üstündeki de unagi ile yenen hafif tatlımsı bir sos.
Son olarak da içinde somon ve avokado bulunan bu makiyi yedik.

Sushileri yerken soya sosu ve wasabi ( yeşil renkli Japonya'da yetişen bir tür turptan hazırlanan acı hardal) de mutlaka bir kenarda olmalı. Sushi, soya sosu wasabi karışımına azıcık bandırılıp yeniliyor.
Ayrıca zencefil kökü turşusu yani Gari'de sushi restoranlarında mutlaka bulunuyor ve sushi ile birlikte arada yeniliyor.

Benim burda gösterdiklerim dışında daha bir sürü sushi türü var, ama hepsinden bir oturuşta yemek pek mümkün olmadığından şimdilik bunları ekledim. Japonya'da en çok Nigiri tarzı sushiler yeniliyor, Maki tarzı yani bizim sushi değince aklımıza gelen yosun sarılmış olanlar Nigiri kadar popüler değil.

''Ayy çiğ balık nasıl yiyorsuuun??'' diyenleri duyar gibiyim. Ama çiğ balık doğru yerde yenildiği zaman yani tazeliğinden eminseniz ve düzgün yapılmışsa, keyfine doyum olmayan bir yemek bence. Ön yargılardan uzaklaşıp denemeye değer bence :)

NHK

Geçen gün kapı gündüz saatlerinde kapı çaldı. Eşim açtı , biri bir şey dedi, eşim de ''Bizde tv yok'' dedi ve kapattı. Kimmiş diye sorunca, NHK'den geldiklerini ve para istediklerini söyledi. Ne! NHK'den gelip para mı istemişler nasıl yani ??

NHK, bizdeki TRT gibi devlet kanalı. Evinizde herhangi bir uydu sistemi olmasa da her türlü izleyebileceğiniz bir kanal yani. NHK'in farkı diğer kanallar kadar saçma programları olamaması ve reklam almaması. Ve NHK'in yıllardır süregelen benim de yeni öğrendiğim bir uygulaması varmış, o da ev ev dolaşıp televizyon izleyicilerinden para toplamak. İki aylık 2.690 Yen yani 50 TL civarında bir de ücreti var. Eğer herhangi bir uydu sistemine üyeyseniz NHK'in farklı kanallarını da izleme şansınız olduğundan bu ücretin neredeyse iki katını ödüyorsunuz. Ha tabi ayrıca uydunuzun aylık ödemesi bunun dışında. NHK'i izlemeniz ya da izlememeniz hiçbir şey değiştirmiyor bu parayı ödemek durumundaymışsınız.

Biz evde televizyonumuz olmadığını söyleyince görevli gitti yani görevlilerin evinize gelip doğru mu söylüyorsunuz diye bir kontrol etme hakkı yokmuş. Bu yüzden de birçok kişi tvsi olduğu halde olmadığını söyleyip bu parayı ödemiyormuş. Gerçi çoğunluk yine de şikayet etmeden ve sorgulamadan kuzu kuzu ödüyormuş . Ama devlet ödemeyenlerin sayısının arttığını fark edince bu NHK ödemesini zorunlu hale getirmek için bazı girişimlerde bulunmak üzereymiş. Çalışanların maaşından vergi olarak kesilmesi gibi de bir öneri söz konusuymuş mesela.

Ben bunları duyunca inanamadım ve bana çok garip geldi. Ama biraz araştırınca gördüm ki İngiltere'de BBC  de aynı sistemi uyguluyormuş üstelik orda evde televizyonum yok derseniz de yetkili evinize girip kontrol etme hakkına sahipmiş. Ödemediğiniz taktirde de yüklü bir cezası varmış.
Yani belki birçok kişi tarafından bilinen bir sistem ve belki ben çok cahilim ama ilgimi çektiği için paylaşmak istedim.

SABIR

Japonların hayran olduğum yanlarından biri sabırlı olmaları. Hele benim gibi çok sabırsız biri için Japonların sabrı gerçekten insan üstü. Mesela ben sıra beklemeyi sevmem. Eğer yemek yemeği planladığım restoranda oturacak yer yoksa beklemem başka bir yere giderim. Ama Japonlar eğer orda yemek yemek istiyorlarsa bekliyorlar, hem de öyle böyle değil restoranların önünde upuzun kuyruklar görüyorsunuz. Hem içerde yemek yiyen için sıkıntı verici bir durum, alelacele yemek yemesi gerektiğini düşündüren bir baskı hissettiriyor insanda, hem de dışarıda aç bir şekilde bekleyen için işkence ama dışarıda bekleyen bu durumu göze alarak bekliyor tabi ki.

Birkaç kere eşimin ailesi ile birlikte bu tarz restoranlarda yer boşalmasını dışarıdaki uzun kuyrukta beklemişliğim var. ''Neden sıra bekliyoruz başka yere gidelim'' dediğimde ise ''Buranın yemekleri çok meşhur'' cevabını alıyorum. Meşhur derken belki bir kere bir televizyon kanalı o restoranda yemekleri gösterdiyse o bölgede meşhur oluyor. Eğer önünde kuyruk varsa o restoran iyidir mantığı ile de Japonlar yaz, kış demeden sıra bekliyorlar.

Bu arada Japon televizyonlarında %80 yemek programı var. Gerçekten abartmıyorum. Türkiye'de de var evet biliyorum ama Japonya'dakiler de en az Türkiye'dekiler gibi saçma ve sayıları çok daha fazla. Burda tv izlemeye 1 saat dahi tahammül edemediğimden evimize taşınırken tv almadık, düşünün yani. Ee evde sürekli yemek programları izleyen halk da orda gördüğü restoranlara gidip o yemekleri tatmak uğruna restoran önünde kuyruk oluşturuyor herhalde. Ben başka bir açıklama bulamıyorum.

Japonların sabrından bahsederken internette dolaşan kalabalık tren videolarından da bahsetmeden geçemeyeceğim. Sabah trenlerin en kalabalık olduğu saatlerde birkaç kere trene bindim. Tren görevlilerinin izlediğim videodaki gibi insanları içeri tıkıştırdığını görmedim ama trende kesinlikle yer olmadığı halde insanlar hala trene biniyorlardı. Artık öyle bir sıkışıyor ki insan, işte o noktada bağırmak istedim. Sürekli oflayıp pufladım ama sonra fark ettim ki tek oflayan bendim. İşte burda da Japonların sabrını görmüş oldum. Öyle bir ortamda sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi sakince durmak bence imkansız. Ama onlar o sıkışık trende belli bir süre bulunmak zorunda olduklarını biliyorlar ve bu yüzden bağırsalar da çağırsalar da değiştirebilecekleri bir şey olmadığından dayanıyorlar. Trenler 2 dakikada bir geliyor ama tüm trenler kalabalık ve işe gitmek zorundalar. 

Buraya geldiğimden beri bir çok şeyi Türkiye ile kıyaslamaktan kendimi alamıyorum. Gerçi son zamanlarda artık bıraktım ama bu tren örneğinde kıyaslama yapmamak zor. O kalabalıkta zaten hareket etmeniz imkansızken 10 kişi daha trene binmeye çalışıyor, Türkiye'de olsa trendekiler '' Kardeşim yer yok görmüyor musun? Bir sonraki trene binsene!'' gibi şeyler söylerdi. Beşiktaş - Maslak hattında uzun süre dolmuş ve otobüs deneyimi olan biri olarak daha fazla örnek verebilirim ama siz zaten tahmin ediyorsunuzdur.

Tamam bu adamlar sabırlı sakin, grup harmonisini bozmamak çok önemli. Sessizliği bozmamalısınız, gruba aykırı davranmamalısınız vs. Bunlar günlük yaşamda rahatça gözlemlenebiliyor. Ama insan arada sırada da olsa bir şeylere tepki vermek istemez mi? Şikayet etmek istemez mi? 

Bazen bizim evin olduğu muhitte bir araba dolanıyor. Arabada hoparlör var ve hoparlörle yapılan gürültülü anonsta evdeki tv, klima, çamaşır makinası ve benzeri elektronik eşyalarınız alınır diye duyuru yapılıyor. Bu araba bir haftada en az 2-3 defa , üç sokak ileride de olsa duyulacak yükseklikte bir sesle her yeri inletiyor. Sanki insanlar evlerindeki elektronik aletleri bu kadar sık değiştirirmiş gibi. Ve bu araba genelde hafta sonu sabah 8:30 - 09:00 'da bunu yapıyor. Ve etraftan kimse şikayet etmiyor ki bu adam ( bunun gibi birkaç farklı araba da türedi son günlerde maalesef ) hala tam gaz gelmeye devam ediyor. Ben niye şikayet etmiyorum çünkü Japoncam henüz o seviyede değil. Eşim de hafta sonları genelde çalıştığı için benim kadar sık bu durumu yaşamıyor ve tabi ki Japonluğun verdiği  sabır gücü(!) ile de benim kadar söylenmiyor. Ben birkaç kez evden çıkıp peşine takıldım bu aracın ama başarılı olamadım o ayrı. Zaten adamı yakalasaydım da derdimi anlatamayacaktım.

Trenlerde kulağımdaki kulaklıktan kimsenin duyamayacağı müziğime laf eden Japonlar, hafta sonu gümbür gümbür sokakları inleten bu arabalara hiçbir şey demiyorlar ya işte ben buna çok bozuluyorum. Toplumda olan biten hiçbir olaya tepki göstermeyen ( eylem yapmak , protesto gösterisi düzenlemek vs gibi), hayatları işleri olan, adeta birer sabır küpü  olan sevgili çekik gözlü dostlarımızın sabır anlayışları beni her geçen gün şaşırttıkça şaşırtıyor . 
Ha, genelleme yapmak yanlış tabi, ama bloğumun adındaki gibi bunlar ''Benim gözümden''.

JAPONYA 日本


2009 Ağustos ayından beri yaşamakta olduğum, saygılı, kibar insanların, kiraz çiçeklerinin ülkesi Japonya.. Eşimin memleketi, benim de şimdilik evim.
Buraya geldiğimden beri gördüklerim, yaşadıklarım ve yaşamakta olduklarım o kadar çok ki, hatta yazmaya başlamakta biraz geciktiğimi de düşünmüyor değilim. Yazmaya bir yerden başlamak gerekiyordu ben de biraz şimdiyi, biraz geçmişi yazacağım dilim döndüğünce.


Buraya gelmeden önce Japonya ve Japonlar hakkında ne biliyorsun ya da ne düşünüyorsun diye sorsalardı çok da fazla bir şey diyemezdim herhalde. Türk halkı tarafından çok sevilen bir ırk, ülkelerine atom bombası atılmış, teknolojide çok ileriler, çok çalışkanlar, zekiler vs. Japonya'ya karşı özel bir ilgim yoktu yani. Benim için hep çok uzak ve gitmeyi planlamayacağım bir yerdi. Ama hayat çok garip ki beni ummadığım bir şekilde İstanbul'daki yaşantımdan çekip Tokyo'daki yeni hayatıma başlattı. Hani tesadüflere inanır mısınız geyikleri vardır ya, hiç de üstünde kafa yormadığım şeylerdendir ama bir an dönüp baktığımda bir sürü tesadüf sonucu şu an olduğum yerdeymişim gibi geliyor. Ama dediğim gibi benim pek üstünde durduğum bir konu değil bu. Şimdi biraz da Tokyo'dan bahsedelim.