Bazen bu bloğa çok geç başladığımı düşünüyorum. Japonya'da bir sürü yere gittik ama ben bir kenara not düşmediğim için şimdi fotoğraf albümlerine bakıp izlenimlerimi yazmam zor olacak gibi. Hepsini yazmasam da aklımda kalan ilginç notları arada buraya yazmaya çalışacağım.
Şimdi yazacağım hikayeyi ailemdeki herkes biliyor ama ben hem blogumu okuyanlar için hem de kendime arşiv yapmak için yazıyorum şimdi.
Yaklaşık bir sene önce bu zamanlar eşim, annesi ve babasıyla bir hafta sonu Tokyo'da yaklaşık 1-2 saat uzaklıktaki bir bölgeye kışın açan Ume adı verilen ağacın çiçeklerini görmeye gittik. Eşimin babası dağ, bayır, ağaç, çiçek görsün diye hiç üşenmez gezer durur. Japonlardaki doğa sevgisi gerçekten çok fazla. Doğaya derin bir saygı ve sevgi besliyorlar.
Neyse konuyu dağıtmayayım. Bu çiçeklerin açtığı bölgede bizim gibi kışın en soğuk günlerinde üşenmeden gelen bir sürü insan vardı. Biz orda çiçek koklama ve yürüyüş aktivitemizi bitirdikten sonra eşimin annesi ve babası dediler ki sizi güzel bir restorana götüreceğiz.
Ben de yemeğe pek bir meraklıyımdır ayıptır söylemesi :) Hemen atladık arabaya ve okyanus manzaralı tam Japon tarzı, yani yerde oturulan çok sade ve şıklığı sadeliğinden kaynaklanan bir restorana gittik.
Dediler ki burası sashimisi ile meşhur. Ooo ben bayılırım. Bu arada sashimi : Çiğ balık. Soya sosu ve wasabiye batırıp yiyorsunuz. Her balığı çiğ olarak yemiyorlar ve balığın tazeliği önemli. Sushiden farkı, pirinç ya da yosun bulunmuyor.
Bizim siparişleri verdiler ve ben buranın sashimisi acaba nasıldır diye merakla beklerken, ahşaptan bir gemi maketinin üstüne dizilmiş farklı farklı balıklar, estetik bir şekilde düzenlenmiş olarak önümüze geldi.
Garson önümüze bunu koyduktan sonra '' dikkat edin balık ısırabilir'' dedi. Eşim bana tercüme etti ama ben garsonun neden öyle dediğini anlamadım. Zaten açtım da, üstünde durmadan elimdeki çubukla aşağıdaki fotodaki balığın ortasındaki açık pembe etten bir tane alıp sosuna bandırıp attım ağzıma.
resimlerin üstüne tıklayınca büyüyor aklınızda olsun :) |
Ben ağzıma eti attım ve o sırada bu fotoda gördüğünüz balık hareket etmeye başladı. Başını ve kuyruğunu oynatıyor !!! Hayıır... Nasıl ya !! Bir dakika, garson bayanın ne demek istediğini anladım galiba. Balık hala canlı !!!!!!
İşte o andan sonra sadece önümdeki balığın can çekişmesine odaklandım ve restoranın şıklığı, balıkların ''tazeliği'' hiç umrumda olmadı.
Şimdi bu nasıl oluyor hemen açıklayayım. Balığı canlı iken solungaçlarının altından kuyruğuna kadar kılçıklarına dokunmadan kesiyorlar. Bana balıkların acı hislerinin olmadığını söylediler. Gerçek mi bilmiyorum ama inanmak istedim ve araştırmadım. Bu arada balık solungaçları kesilmediği için hala canlı ama suda olmadığı için can çekişiyor ( ya da canı yandığı için).
Resimde balığın ortasındaki en alttaki beyazlık Japonya'daki bir çeşit turp, adı daikon. Çiğ balık yanında rendelenip servis edilir genelde. Onun üstündeki pembemsi et, balığın az önce kesilmiş etileri ve onun üstündeki sarı ve koyu renkli olanlar da çiçek ve bir ot, dekoratif amaçlı yani.
Balığı bu şekilde servis etmelerinin nedeni ise balığın tazeliğini müşterilerine göstermek için. Ödediğiniz hesap da ona göre katlanıyor tabi. Bu tarz sashiminin adı ise İkizukuri.
Japonlar börtü böcek, kedi, köpek yemiyorlar ama denizden çıkan her şeyi her şekilde yiyorlar gördüğünüz gibi.
Ve bu resimlerde üstündekiler kalkınca zavallı balığın hali. Biz sofradan kalkarken kendisi son nefesini çoktan vermişti.
O gün iştahım kapandı ve ne yedim ne yaptım tam hatırlamıyorum ama bu balık hayatım boyunca unutamayacağım bir şekilde yer etti aklımda.
Önümde can çekişen bir balığın etini yemek bana ne kadar ters gelse de, Japonlar için bu sadece tazelik anlamına geliyor ve her zaman yiyebildikleri bir şey olmadığı için de tadını çıkarıyorlar.
Ben yeni tadlara kültürlere çok açığımdır ama bu İkizukuri'yi pek sevemedim. İkizukuri için vahşilik tabirini kullanmak istemiyorum. Bana göre bizim kurban bayramlarımızda kurban kesmek ve özellikle benim çocukluk zamanlarımda sokaklarda gördüklerim de pek masum değil. Eleştirmeden önce dönüp bir kendimize bakmamız gerekiyor bence. Kimbilir başka kültürlerde bize ters gelen ama onlar için normal olan daha neler neler var.
Her kültürü olduğu gibi kabullenmek lazım. Bunu anladım ben bu ülkede. Başka türlü işin içinden çıkamıyorum.
Bir daha İkizukuri mi! Aman aman benden uzak olsun. Balığım o kadar taze olmasa da olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder